**Lefkoşa -** Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis, adanın kuzeyinde Türk işgali altındaki bölgelerde yaşanan "mülkiyet gaspına" son vermenin tek yolunun kapsamlı bir Kıbrıs sorunu çözümü olduğunu yineledi. Son konuşmasında TürkKıbrıslı liderliğe ve Ankara'ya müzakere masasına dönme çağrısı yapan Hristodulidis, mülkiyet meselesini barışın temel taşı olarak nitelendirdi.
Kıbrıs Cumhuriyeti'nin, kuzeydeki Rumlara ait arazi ve konutların sömürülmesinde rolü olduğu iddia edilen kişi ve kuruluşlara karşı yeni bir hukuki dava dalgası başlatmaya hazırlandığı bildiriliyor. On yıllardır süren bir adaletsizliğe çözüm getirmeyi amaçlayan bu hamle, TürkKıbrıslı yönetim tarafından sert tepkiyle karşılandı. TürkKıbrıslı 'başbakan' Ünal Üstel ve önde gelen liderlerden Tufan Erhurman, planlanan davaları uzlaşma çabalarına zarar verici ve siyasi motivasyonlu olarak nitelendirerek kınadı. Bu adımları "yasa dışı ve düşmanca" olarak nitelediler.
Erhurman ise TürkKıbrıslıların da mülkiyet haklarını korumak için uluslararası hukuk yolları da dahil olmak üzere hukuki yollara başvurma ve güneydeki Rum yönetimindeki bölgelerde Türklere yönelik iddia edilen mülk gasplarına dair delil toplama gibi stratejik girişimleri olduğunu belirtti. Ancak Cumhurbaşkanı Hristodulidis, yaklaşık 51 yıldır devam eden bu ihlallerin ancak karşılıklı anlaşmayla çözülebileceği yönündeki duruşunu tekrarladı. "TürkKıbrıslı soydaşlarımıza ve Türkiye'ye mesajım bir tehdit değil. Bu bir davettir: Siyasi irade varsa, müzakere masasına oturalım ki Kıbrıs sorunu çözülebilsin ve 51 yıldır süregelen bu hukuksuzluklar giderilebilsin," dedi.
Artan hukuki gerilim, adanın kuzeyindeki emlak piyasalarını şimdiden gölgelemeye başladı; emlak işlemlerinde bir yavaşlama olduğu rapor ediliyor. Dahası, işgal altındaki bölgelerde mülk işlemleriyle uğraşan yabancı uyrukluların, Avrupa Birliği'ne giriş yaptıklarında tutuklanma gibi olası hukuki sonuçlardan endişe duydukları belirtiliyor. Bu belirsizlik iklimi, mülkiyet haklarının adadaki daha geniş siyasi çıkmazla ne kadar iç içe geçtiğini gözler önüne seriyor.
Mülkiyet anlaşmazlığı, 1974 Türkiye'nin Kıbrıs Barış Harekatı'nın ardından adanın bölünmesiyle yakından bağlantılı. Binlerce Rum kuzeydeki evlerinden yerinden edilirken, önemli sayıda TürkKıbrıslı da güneyi terk etti. Bu mülklerin sonraki yönetimi bir tartışma kaynağı olmuştur; Kıbrıs Cumhuriyeti, Rum mülk sahiplerinin haksız yere mahrum bırakıldığını savunurken, TürkKıbrıslı taraf mevcut sakinlerin arazi takası veya satın alma yoluyla meşru hak iddiaları olduğunu savunuyor.
Erhurman, "tutuklama, tehdit veya ekonomik baskı yoluyla zorla uyum sağlama çabalarının hiçbir işe yaramayacağını" ve "müzakere edilmiş herhangi bir çözümün yanı sıra barışın da kademeli olarak inşa edilmesi gerektiğini" vurgulayarak zorlayıcı taktiklere karşı uyardı. Bu duygu, karmaşık mülkiyet düğümünü çözmeye yönelik farklı yaklaşımları vurguluyor. Kıbrıs Cumhuriyeti daha iddialı bir hukuki duruşu tercih ederken, TürkKıbrıslı liderlik daha kademeli, güven inşa edici bir yaklaşımı savunuyor gibi görünüyor. Her iki stratejinin başarısı da anlamlı diyaloğu yeniden canlandırma ve elli yılı aşkın bir süredir adayı bölen temel konularda ortak zemin bulma elusive beklentisine bağlı.