**LEFKOŞA** – Kıbrıs meselesine yaklaşımında dikkat çekici bir strateji değişikliğine giden Türkiye ve KKTC yönetimi, adanın iki kesimi arasında kapsamlı bir siyasi çözüm arayışını bir kenara bırakarak, "çözümsüz işbirliği" modelini öne çıkarıyor. Ankara'nın başını çektiği bu yeni paradigma, geleneksel birleşme müzakerelerinden kaçınarak, pratik ve sınırlı düzeyde iki toplumlu etkileşime odaklanmayı hedefliyor.
Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan tarafından dile getirilen ve diğer KKTC'li yetkililerce de benimsenen bu stratejik hamle, kendi kendini ilan eden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC), ada ile ilgili uluslararası anlaşmalarda eşit bir ortak olarak tanınmasını amaçlıyor. KKTC temsilcileri, "egemen haklara sahip kurucu ortak" statülerini savunarak, özellikle Doğu Akdeniz'deki doğal gaz kaynaklarının kullanımına ilişkin her türlü müzakerede söz sahibi olmak istiyor. Nihai bir barış anlaşması olmaksızın bile, bu kaynakların ortak yönetimi ve gelir paylaşımına yönelik teklifler gündemde.
Bu yeni yaklaşımın temelinde, "İşbirliği Mekanizması" veya "İşbirliği Konseyi" gibi kavramlar yatıyor. Öngörülen bu yapılar, mevcut teknik komiteler aracılığıyla işbirliğini kolaylaştırarak, hidrokarbon arama ve karşılıklı menfaat alanlarında koordinasyon gibi konularda işbirliği sağlayacak; fiilen iki ayrı devlet arasında gevşek bir konfederasyon oluşturacak. Türkiye ayrıca, KKTC'yi Kıbrıs Cumhuriyeti ile birlikte Doğu Akdeniz enerji konferansına dahil etme yönünde aktif bir çaba göstererek, ayrılıkçı yapının uluslararası statüsünü güçlendirmeyi amaçlıyor.
Dışişleri Bakanı Fidan, enerji, turizm ve sanayi gibi hayati sektörlerde ekonomik işbirliğine öncelik vermek için siyasi anlaşmazlıkların "dondurulması" çağrısında bulunuyor. Fidan'ın "Herkes biliyor, biz biliyoruz, onlar biliyor, Avrupalılar biliyor. Peki alternatif ne? İki devletli çözüm? Olabilir. Ve ondan sonra iki devlet yeni bir tür işbirliği veya siyasi birlik geliştirebilir. Bu seçim onlara ait." şeklindeki sözleri, Ankara'nın önceki çözüm planlarının Rum yönetimi tarafından reddedildiği gerekçesiyle iki devletli bir çözüme yönelik mevcut duruşunu vurguluyor.
Bu değişimin etkileri önemli. Uzun süredir hedeflenen iki bölgeli, iki toplumlu federasyon hedefinden uzaklaşılarak, mevcut bölünmeyi resmileştiren bir modele doğru bir kayma söz konusu olabilir. Bu strateji aynı zamanda, 2026'nın başlarına ertelenen gayriresmi beş taraflı toplantı gibi BM öncülüğündeki barış sürecinin ilerlemesini geciktirmeye yönelik bilinçli bir taktik olarak görülüyor. Paralel hamleleri ve "üçüncü yolu" savunarak, Ankara ve KKTC'li müttefikleri, Türklerin iradesini ve haklarını uluslararası platformlarda dile getirmeyi hedeflerken, eş zamanlı olarak Türkiye'nin Doğu Akdeniz enerji denklemindeki daha geniş jeopolitik emellerini de kolaylaştırıyor. Fidan'ın belirttiği gibi, nihai hedef "Türkleri izole etmeyi bırakmak. Anlamlı bir işbirliği başlatabiliriz. Siyasi konuyu 'dondururken', ekonomik kalkınma, bölgesel büyüme, enerji kaynakları, turizm, sanayi ve daha fazlasından hep birlikte yararlanabiliriz." Bu durum, Kıbrıs Cumhuriyeti ve uluslararası ortakları için ciddi bir meydan okuma teşkil ederek, adanın süregelen bölünmüşlüğünün seyrini yeniden şekillendirme potansiyeli taşıyor.