**Belém, Brezilya** – Belem'de düzenlenen COP30 iklim konferansına katılan delegelerin havada hissettiği hayal kırıklığı, büyük atılımlara dair beklentilerin oldukça sönük kalmasıyla belirginleşiyor. Küresel enerji geçişinin yavaşlaması, iş dünyasının önceliklerini enerji güvenliği ve uygun fiyatlandırmaya kaydırması ve muhafazakar grupların temel hakları törpüleme çabaları, acil iklim eylemi ve daha geniş anlamda insan refahı için karanlık bir tablo çiziyor.
ABD'nin Trump yönetimi altında Paris Anlaşması'ndan çekilmesiyle iklim taahhütlerinden uzaklaşma eğilimi devam ediyor. Bu durum, küresel enerji talebindeki artışın fosil yakıtlara bağımlılığı sürdürmesini zorunlu kılmasıyla birleşince, karbonsuzlaşma tartışmalarını temelden değiştirdi. Kirletici enerji kaynaklarından uzaklaşma beklentisi, ilk öngörülenin çok daha yavaş ilerliyor ve net sıfır emisyon hedefine 2050'ye kadar ulaşmanın fizibilitesi hakkında daha pragmatik, ancak tartışmalı bir yeniden değerlendirmeyi tetikliyor. Dolayısıyla, COP30'un odağının iddialı 1.5°C küresel ısınma eşiğinden, "2°C'nin oldukça altında" sınırlama gibi daha ulaşılabilir, ancak yine de tehlikeli bir hedefe kayması muhtemel.
Küresel önceliklerdeki bu değişim, ulusal düzeyde de yankı buluyor. Örneğin İspanya, iklim değişikliğinin, özellikle de aşırı hava olaylarının artan tehdidini kabul etmiş durumda. Başbakan Pedro Sanchez, Çarşamba günü Madrid'de, önümüzdeki yazdan önce kamu binalarında ulusal bir iklim barınağı ağı kurma yönünde önemli bir girişim duyurdu. Savunmasız küçük kasabalarda sel ve yangın önleme için tahsis edilen 20 milyon avroluk bütçeyle desteklenen bu proaktif önlem, giderek sıklaşan ve yoğunlaşan sıcak hava dalgaları karşısında acil insan refahına yönelik pragmatik bir yaklaşımı vurguluyor. Sanchez, "Yıkıcı kuraklıklar ve sıcak hava dalgaları artık nadir değil. Bazı yazlar, ayrı ayrı dalgalar değil, Haziran'dan Ağustos'a uzanan tek bir uzun sıcak hava dalgasıyla karşı karşıyayız. Bu artık yeni normal" diyerek gerçeğin altını çizdi. Katalonya ve Bask Bölgesi'ndeki bölgesel yönetimler ile Barselona'daki yetkililer, aşırı sıcak dönemlerde ücretsiz su ve oturma alanları sunan klimalı mekanlar sağlayarak benzer barınak ağlarını şimdiden hayata geçirdiler.
Ancak bu adaptasyon ve "enerji pragmatizmi" odağı, daha sinsi bir küresel eğilimin arka planında gerçekleşiyor: insan haklarının ve sağlık hizmetlerinin, özellikle cinsel ve üreme sağlığının sistematik olarak baltalanması. Family Watch International ve Alliance Defending Freedom gibi ultra-muhafazakar gruplar, kürtaj, LGBTQ+ hakları ve kapsamlı cinsellik eğitimi konusundaki ilerlemeleri geri almak için hükümetlere lobi yapıyor ve davaları destekliyor. Genellikle iyi finanse edilen ABD merkezli Hristiyan kuruluşlar tarafından finanse edilen bu hak karşıtı hareketin etkisi, kıtalar arasında hissediliyor ve özellikle kadınlar ile kız çocukları için temel hizmetlerde önemli boşluklar yaratıyor. Örneğin, USAID fonlarının dondurulması, sayısız kuruluşun faaliyetlerini sürdürmekte zorlanmasına neden oldu.
Demografik politika ve haklar arasındaki bu gerilim, Çin'de daha çarpıcı bir şekilde ortaya konuyor. 2024'te binde 6,77 gibi düşük bir doğum oranına sahip olan Çin hükümeti, doğumu teşvik etmeyi amaçlayan bir dizi politika başlattı. Bunlar arasında doğum masraflarını kapsayan ulusal sağlık sigortasını genişletmek, ülke çapında çocuk bakımı sübvansiyonları sunmak ve hatta IVF indirimleri ve nakit teşvikleri yer alıyor. Ancak, yaygın bir şaşkınlık ve eleştiriye yol açan bir hamleyle Çin, doğum kontrolü ürünlerine %13 Katma Değer Vergisi (KDV) getirdi. Bu politika, bir Weibo kullanıcısının "Modern toplumun nesi var? Çocuk sahibi olmamız için gerçekten aşırı çaba sarf ediyorlar" diyerek yakındığı çevrimiçi yorumlara yol açtı. Bu doğurganlık yanlısı politikaların, aile planlamasına erişimi istemeden engelleyebilecek mali tedbirlerle yan yana gelmesi, 21. yüzyıl küresel yönetiminin karmaşık ve sıklıkla çelişkili manzarasını vurguluyor. Bu farklı önceliklerin – iklim eylemine temkinli bir yaklaşım ve geleneksel sosyal yapıların agresif bir savunusu – nihai etkisi henüz görülmedi, ancak mevcut gidişat zorlu bir yolculuğa işaret ediyor.