Eski Başkan Donald Trump'ın son dönemdeki açıklamaları ve hamleleri, uluslararası ilişkilerde fırtınalar estiriyor. Müttefiklere yönelik sert eleştiriler, komşu ülkelere ekonomik yaptırım tehditleri ve stratejik rakiplere yönelik teknoloji ihracatında gevşeme, Trump'ın iktidara dönüş hedefiyle birlikte "Amerika Önceliği" politikasının sert yüzünü bir kez daha gözler önüne seriyor. Bu yaklaşım, yabancı başkentlerde hızlı tepkilere yol açarken, kendi siyasi cephesinde dahi endişelere neden oluyor.
Trump'ın özellikle Avrupalı müttefiklere yönelttiği eleştirilerin odağında, "yetersizlik" iddiası var. Son bir röportajda Avrupa liderlerini, özellikle Ukrayna'daki savaş konusunda "laf üretip icraat ortaya koymamakla" suçladı. "Konuşuyorlar ama üretmiyorlar. Ve savaş sürüp gidiyor," ifadelerini kullanan Trump, Avrupa'nın çabalarını küçümsedi. Bu sözlere, Avrupa'dan Ukrayna'ya verilen desteğin somutluğunu ve barış inisiyatiflerindeki iş birliğini vurgulayan yanıtlar geldi.
Diğer yandan, Trump yönetiminin gözü bu kez güney komşusu Meksika'daydı. 1944 tarihli bir su anlaşması kapsamında Rio Grande'den sağlanması gereken suda yaşanan açığı gerekçe gösteren Trump, sosyal medya platformundan çarpıcı bir ultimatom verdi. Su salınmazsa, Meksika menşeli ithalata yüzde beş gümrük tarifesi uygulanacağını, hazırlıkların başladığını duyurdu ve yıl sonunu son tarih olarak ilan etti. Bu hamle, daha önce su açığını gidermek için varılan mutabakatı askıya alarak, iki ülke arasındaki gerilimi yeniden tırmandırdı.
Ancak en dikkat çekici ve tartışmalı adım, Çin'e yönelik oldu. Bir önceki yönetim döneminde sıkılaştırılan ihracat kontrollerinden geri adım atılarak, Nvidia şirketinin en ileri yapay zeka çiplerini (H200) Çin'e satmasına izin verilmesi kararlaştırıldı. Söz konusu düzenleme, gelirlerin dörtte birinin ABD Hazinesi'ne aktarılacağı yeni bir model öngörüyor. Destekçiler, şirketin aynı zamanda Amerikan yapay zeka altyapısına büyük yatırım sözü vermesini de göz önüne alarak, bunun ekonomik fırsat ile riski dengeleyeceğini savunuyor.
Fakat bu karar, partiler üstü güvenlik kaygılarını ateşledi. Demokrat Senatörler Elizabeth Warren ve Andy Kim, bu güçlü hesaplama teknolojisinin Çin'in askeri modernizasyonuna ve iç gözetim kapasitesine istemeden de olsa katkı sağlayabileceği uyarısında bulundu. Ticari çıkarların stratejik zorunlulukların önüne geçirildiğini, ABD'nin teknolojik üstünlüğünü koruma çabalarının baltalanabileceğini dile getirdiler.
Özetle Trump'ın bu üç koldan ilerleyen hamleleri, dış politikada tek taraflı baskı ve pazarlığa dayalı, "her şey bir işlemdir" anlayışını yeniden hâkim kılıyor. Gümrük tarifelerinden kontrollü ticarete uzanan ekonomik araçlar, ittifak yük paylaşımından anlaşma uyumuna kadar uzanan farklı meseleleri çözmek için kullanılıyor. Kararlı bir güç görüntüsü vermeyi amaçlayan bu strateji, müttefiklerle diplomatik çatlakları derinleştirme ve zaten istikrarsız olan küresel manzaraya yeni karmaşıklıklar ekleme riski taşıyor. Önümüzdeki aylar, bu taktiklerin etkinliğini ve Amerika'nın küresel konumuna kalıcı etkisini gösterecek.