Doğu Akdeniz'in jeopolitik dengelerinde dikkat çeki̇ci̇ bir gelişme yaşandı. Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis ve Lübnan Devlet Başkanı Mişel Avn, Beyrut'ta imzaladıkları ikili anlaşmayla, yaklaşık yirmi yıldır askıda kalan deniz sınırlarını resmen belirledi. On sekiz yıllık uzun soluklu müzakerelerin ürünü olan bu mutabakat, bölgedeki güç dengelerini yeniden şekillendirebilecek nitelikte.
Kıbrıs Cumhurbaşkanı Hristodulidis, Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırlandırmasını "stratejik öneme sahip bir dönüm noktası" olarak nitelendirirken, Lefkoşa'daki yetkililer bu anlaşmayı "ısrarlı diplomasinin meyvesi" olarak yorumluyor. Söz konusu mutabakat, tartışmalı sularda "hukuk cephesini" güçlendiriyor ve Türkiye'nin "Mavi Vatan" doktrinine karşı dengeli bir hamle olarak algılanıyor. Diplomatik kaynaklar, uzun süredir dondurulmuş olan müzakerelerin tamamlanmasını, siyasi müdahalelerin ve Türkiye'nin Lübnan hükümetleri üzerindeki baskısının sona ermesine bağlıyor.
Anlaşma, Ankara ve Kıbrıs Türk kesiminden beklenen tepkileri aldı. Türkiye ve KKTC yönetimi mutabakata sert çıkışlar yaparken, Rum yönetimi bu eleştirileri stratejik planlarını değiştirmek için bir sebep olarak görmedi. Hristodulidis, "Kıbrıs, bir BM ve AB üyesi devlet olarak, deniz anlaşmalarını uluslararası hukuk ve 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne göre yürütür" açıklamasıyla pozisyonunu netleştirdi. Rum yönetimi, Türkiye'yi aynı hukuki çerçevede doğrudan görüşmelere davet etti.
Mutabakatın etkileri ikili ilişkilerin çok ötesine uzanıyor. Anlaşma, Suriye ile gelecekteki potansiyel deniz sınırlandırma müzakerelerinin önünü açarken, pratik iş birliklerini de beraberinde getiriyor. İki ülke, sınır ötesi hidrokarbon yataklarının ortak kullanımı için görüşmelere başlama kararı aldı. Ayrıca, Dünya Bankası'na bir elektrik bağlantısı projesi için fizibilite çalışması hazırlatılması konusunda resmi başvuruda bulunuldu.
Lefkoşa yönetimi, 2026'nın ilk yarısında üstleneceği AB Dönem Başkanlığı'nı bölgesel bağları güçlendirmek için kullanmayı planlıyor. Hristodulidis, bu diplomatik başarıya rağmen Kıbrıs sorununun çözümü için gösterilen çabaların süreceğini vurgulayarak, BM gözetimindeki müzakerelere derhal başlanabileceğini ve tüm tarafların siyasi iradesiyle sorunun "nispeten hızlı" çözülebileceğine olan inancını dile getirdi. Doğu Akdeniz'deki bu hamle, bölgenin gelecek stratejilerini şekillendirecek önemli bir adım olarak kayıtlara geçti.