Gazze'de İsrail tarafından silahlandırıldığı bilinen en belirgin silahlı gruplardan birinin lideri Yaser Ebu Şebab'ın öldürülmesi, abluka altındaki toprakları parçalayan karmaşık ve istikrarsız iç bölünmeleri tüm çıplaklığıyla ortaya serdi. "Halk Güçleri" adlı grubun başındaki Ebu Şebab'ın tartışmalı koşullarda silahla vurularak ölümü, birbiriyle çelişen iddialara yol açtı. Ölümünün arkasında iç aşiret çatışmaları, Hamas ya da kendi yakınları olduğu söylentileri dolaşıyor. Bu olay, Hamas'ın otoritesine meydan okumak için ortaya çıkan ve İsrail'in silah temin ettiğini açıkça kabul ettiği gruplardan birine indirilmiş ciddi bir darbe niteliğinde.
Otuzlu yaşlarının başında, Gazze'nin güneyindeki nüfuzlu Tarabin Bedevi aşiretinden gelen Ebu Şebab, son çatışmaların patlak vermesinin ardından öne çıktı. Daha önce uyuşturucu suçlamalarıyla Filistin makamları tarafından hapsedilen Ebu Şebab, savaşın başlarında gözaltından kaçtı ve hızla bir milis gücü örgütledi. Başlangıçta "Terörle Mücadele Hizmeti" olarak anılan grubu, daha sonra Halk Güçleri adını aldı ve Refah yakınlarındaki İsrail kontrolündeki bölgelerde en az yüz savaşçılık bir güç topladı. İsrail Başbakanı Netanyahu, Haziran 2024'te Hamas'a karşı olan Filistinli aşiretleri silahlandırma politikasını kamuoyuna açıklarken, İsrail medyası özellikle Ebu Şebab'ın grubunun bu askeri destekten yararlandığını yazdı.
Onu ölüme götüren olayların gerçek mahiyeti ise çelişkiler ve suçlamalar arasında kayboldu. Halk Güçleri, komutanlarının ailevi bir anlaşmazlığa arabuluculuk yaparken vurulduğunu açıklayarak, Hamas'ın karıştığı iddialarını "yanıltıcı" olarak nitelendirdi. Buna karşılık, Tarabin aşireti yaptığı kısa açıklamada, onun ölümünü "karanlık bir sayfanın sonu" olarak tanımlayarak, bir ihanet ve iç hesaplaşma anlatısına işaret etti. Hamas ise, doğrudan eylemi üstlenmese de, "halkına ve vatanına ihanet eden ve işgalcinin (İsrail) elinde araç olmaya razı olan herkesin kaçınılmaz kaderi"ni kutladığını bildirdi. İsrail Ordu Radyosu'nun, Ebu Şebab'ın yaralanmasının ardından Beerşeba'daki Soroka Hastanesi'ne kaldırıldığı ve orada öldüğü yönündeki haberi ise hastane yetkililerince yalanlandı.
Bu olay, İsrail'in Gazze içinde yerel Filistinli müttefikler yetiştirme stratejisinin ne kadar istikrarsız ve bulanık olduğunu gözler önüne seriyor. Hamas'ı zayıflatmayı hedefleyen silahlı aşiretlerin desteklenmesi, bir yandan kendi gündemleri olan güçlü ve otonom milisler yaratırken, diğer yandan kanlı bir iç çatışma riskini de beraberinde getiriyor. Ebu Şebab'ın öldürülmesi, bu ittifakların iç iktidar mücadeleleri, aşiret kan davaları veya Hamas'ın güvenlik aygıtının hedefli eylemleriyle ne kadar hızlı dağılabileceğini gösterdi.
Grubun takipçileri, dağılmamak için kararlı bir çaba içinde görünüyor ve Halk Güçleri onun yolundan devam edeceklerine yemin ediyor. Ancak karizmatik kurucunun kaybı, grubun geleceğini belirsizliğe sürüklüyor. Analistler, bu olayın İsrail ile işbirliğini tartışan diğer aşiretleri, "işbirlikçi" damgası yemekten ve benzer bir akıbete uğramaktan çekinerek yeniden değerlendirme yapmaya itebileceğini belirtiyor. Nihayetinde, Ebu Şebab'ın ölümü sıradan bir hadiseden çok daha fazlası; Gazze'de derinleşen parçalanmanın ve asıl savaşın gölgesinde süren tehlikeli mücadelenin çarpıcı bir tezahürü. Bu durum, bölgenin savaş sonrası yönetimi ve güvenlik manzarası üzerinde derin etkiler bırakacak.