Olağanüstü şiddetli bir muson mevsimi ve siklon faaliyetlerinin tetiklediği feci seller ile toprak kaymaları, Asya’yı bir uçtan diğerine harap ediyor. Bu afetler karşısında en ağır bedeli ise Endonezya ödüyor. Sadece son bir haftada, bölgedeki can kaybı 1200’ü aştı; yaklaşık bir milyon insan ise yerinden oldu. Sumatra Adası, yıkımın merkez üssü haline geldi. Tropikal Siklon Senyar’ın yol açtığı amansız sağanakların ardından, adanın üç vilayetinde 750’den fazla kişinin hayatını kaybettiği bildirildi.
Açe vilayetindeki Meureudu köyünde yaşananlar, felaketin boyutunu gözler önüne seriyor. Geçtiğimiz hafta kabaran sular, evleri basmakla kalmadı, bir İslam yatılı okulundaki hidroelektrik jeneratörünü de temellerinden söküp götürdü. Bu olay, hayati altyapının yanı sıra bölgenin topoğrafyasının da nasıl sistematik bir şekilde aşındığını ve çöktüğünü gösteriyor. Endonezya Ulusal Afet Yönetimi Ajansı devasa bir operasyon yürütüyor ancak ulaşım, yok olan yollar ve ardı arkası kesilmeyen heyelanlarla şekli değişen engebeli arazi nedeniyle büyük ölçüde kısıtlanmış durumda.
İklim bilimcilere göre yaşananlar, basit tesadüfi hava olayları değil; temelden değişmiş bir atmosferik sistemin tezahürleri. La Niña evresi ve negatif Hint Okyanusu dipolü gibi doğal iklim döngülerinin birleşimi, fırtına oluşumu için mümbit bir zemin hazırladı. Ancak araştırmacılar, insan kaynaklı küresel ısınmanın bu sistemleri katbekat güçlendiren bir kuvvet çarpanı olduğunun altını çiziyor. Hindistan Tropikal Meteoroloji Enstitüsü’nden ve Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporunun ortak yazarı iklim bilimci Roxy Koll, “Daha sıcak bir okyanus ve atmosfer, bu sistemleri suyla dolduruyor. Artık orta şiddetteki siklonlar bile nehirleri taşıran, yamaçları yerinden oynatan ve zincirleme felaketleri tetikleyen yağışlar bırakıyor” diye açıklıyor.
Altta yatan mekanizma termodinamik: Isınmanın her bir santigrat derecesi, atmosferin nem tutma kapasitesini yaklaşık yüzde yedi artırıyor. Bu da, şiddet ve süre bakımından benzeri görülmemiş yağış olayları anlamına geliyor. Koll, “Arka plandaki iklim değiştiği için bu olaylar daha sulu ve daha yıkıcı hale geldi. Artık felaketin baş aktörü rüzgar değil, su” diye not düşüyor.
Mevcut insani kriz, yerinden edilmişlere barınak sağlamak ve salgın hastalıkların önüne geçmekle sınırlı değil. Uzun vadeli manzara giderek daha tehlikeli bir hal alıyor. Nehir kıyılarında ve kaygan yamaçlarda, genellikle kısıtlı kaynaklarla yaşayan topluluklar, bu hidro-meteorolojik aşırılıklara karşı orantısız bir şekilde savunmasız. IPCC projeksiyonları da bu artan riski doğrular nitelikte: Küresel sıcaklıklar yükselmeye devam ettikçe, musona bağımlı Güney ve Güneydoğu Asya bölgelerinde şiddetli sel felaketlerinin sıklığında “büyük bir artış” öngörülüyor. Dolayısıyla mevcut felaket, muson ritminin giderek daha sık, yıkıcı yağış episodlarıyla kesildiği bir geleceğin habercisi. Bu gelecekle başa çıkmak, yalnızca afete hazırlığı geliştirmeyi değil, iklim istikrarsızlığının kök nedenlerine yönelik acil küresel azaltım çabalarını da zorunlu kılıyor.