Küresel uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele, bu hafta içinde yaşanan birbiriyle taban tabana zıt iki gelişmeyle derin bir stratejik çelişkiyi gözler önüne serdi. Bir tarafta Meksika donanması, ölümcül bir sentetik opioid olan fentanil ticaretinin önemli bir ismini çatışmada etkisiz hale getirdi. Diğer tarafta ise eski bir ABD başkanı, uyuşturucu kaçakçılığından hüküm giymiş bir eski devlet başkanını affedeceği sözünü verdi. Bu ikili manzara, mücadelenin ne kadar istikrarsız ve siyasi rüzgarlara açık bir zeminde yürüdüğünü ortaya koyuyor.
Olay, Meksika'nın kuzeyindeki kartellerin kalbi olarak bilinen Sinaloa eyaletinde patlak verdi. Meksika Donanması'na bağlı güçler, "El Pichón" lakaplı Pedro Inzunza Coronel'in peşine düştü. Coronel, ABD'yi sentetik opioidlerle beslediği iddia edilen geniş bir ağın içindeydi. Meksika Güvenlik Bakanı Omar García Harfuch, operasyonun bir çatışmayla sonuçlandığını açıkladı. İki şüphelinin gözaltına alındığını, donanma personeline saldıran Coronel'in ise hayatını kaybettiğini belirtti. Bu hamle, geçen yıl Coronel ve babasına ait olduğu belirtilen varlıklara yapılan ve 1.65 tondan fazla fentanil ele geçirilen büyük baskının ardından geldi. Ele geçirilen bu miktar, on binlerce kişinin hayatını kaybetmesine yol açabilecek nitelikteydi.
Coronel'in örgütünün, parçalanmış Beltrán Leyva Karteli'nden kopan bir fraksiyon olduğu düşünülüyor. Grup, ABD'den benzeri görülmemiş bir yasal baskıyla karşı karşıyaydı. Geçtiğimiz Mayıs ayında, ABD Adalet Bakanlığı, Coronel ve babası Pedro Inzunza Noriega hakkında "narko-terörizm" suçlamalarını açıkladı. Bu, bir uyuşturucu karteline yönelik ilk bu türden suçlamaydı. Örgütün lideri olduğu iddia edilen Fausto Isidro Meza Flores ise FBI'ın "En Çok Aranan 10 Kaçak" listesinde yerini aldı.
Bu sert mücadele tablosuna tamamen tezat oluşturan gelişme ise Honduras'ın eski Devlet Başkanı Juan Orlando Hernández ile ilgili. Bir zamanlar Washington'un övgülerini alan müttefik, geçen yıl Manhattan'da görülen davada kapsamlı uyuşturucu kaçakçılığı suçlarından suçlu bulunmuş ve 45 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Ancak eski ABD Başkanı Donald Trump, yeniden seçilmesi halinde Hernández'i affedeceğine dair bir söz verdi. Trump, "Honduras halkı onun tuzağa düşürüldüğünü düşünüyor... Ben de olaylara baktım ve onlarla aynı fikirdeyim" ifadelerini kullandı. Bu açıklama, kolluk kuvvetleri çevrelerinde şok etkisi yarattı. Bir DEA ajanı, ismini vermeden yapılan bu vaadi "tam bir çılgınlık" olarak nitelendirdi.
Bu paralel hikayeler, Batı Yarımküre'deki uyuşturucuyla mücadelenin derinlerdeki tutarsızlığını gözler önüne seriyor. Bir tarafta, kartel üyelerine yönelik amansız ve askerileşmiş bir takip ve Venezuela'ya yönelik baskı kampanyası sürüyor. Diğer tarafta, ofisini yüzlerce ton kokain kaçırmak için kullandığı tespit edilmiş, bir ABD mahkemesince mahkum edilmiş bir eski devlet başkanı için af iması dillendiriliyor. Bu ikilik, adalet, jeopolitik ve iç siyaset söyleminin kesişiminde, mücadelenin ne kadar kırılgan olduğunu sorgulatıyor. Tek istikrarlı gerçek, uyuşturucunun acımasız akışı ve geride bıraktığı yıkım olarak kalıyor. Bir baronun etkisiz hale getirilmesinin etkisi, bir diğerine verilen af sözünün yarattığı mesajla hızla gölgede kalabilir.