Bilim dünyasından gelen çarpıcı bir araştırma, gezegenimizin hayati karbon dengeleyici sistemlerinde kritik bir bozulma olduğunu ortaya koydu. Bu haber, küresel enerji tahminlerinin de köklü bir revizyona uğradığı bir döneme denk geliyor. Uzmanlar, uzun yıllardır "dünyanın akciğerleri" ve karbon yutağı olarak bilinen Afrika'nın devasa tropikal ormanlarının artık net bir karbon dioksit kaynağına dönüştüğünü açıklarken, enerji kuruluşları da onlarca yıl boyunca fosil yakıt talebinin süreceğini öngörüyor. Bu paralel gelişmeler, uluslararası iklim hedeflerini tehdit eden sert bir gerçeği gözler önüne seriyor: Ekolojik kırılganlık ile kökleşmiş enerji sistemleri arasındaki mücadele kızışıyor.
**Ormanların Dönüşümü: Yutak Kaynak Oluyor**
Birleşik Krallık'tan bir grup üniversitenin, Profesör Heiko Balzter liderliğinde yürüttüğü ve 2007-2017 uydu verilerini inceleyen araştırma, Afrika ormanlarının yaklaşık 2010'dan bu yana tuttuğundan daha fazla karbon saldığını tespit etti. Bu tersine dönüşün arkasında insan kaynaklı bir dizi baskı var: Tarım için geniş çaplı arazi temizliği, madencilik faaliyetleri, altyapı genişlemesi ve küresel ısınmanın ekosistem sağlığını bozan etkileri. Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Madagaskar ve bazı Batı Afrika ülkeleri en şiddetli tahribatın yaşandığı bölgeler. 2010-2017 arasında kıta ormanları her yıl yaklaşık 106 milyar kilogram biyokütle kaybetti.
Bu alarm verici durum, gezegenin üç büyük tropikal yağmur ormanı havzasının—Amazon, Güneydoğu Asya ve şimdi de Afrika—artık net karbon kaynağı olduğu anlamına geliyor. Profesör Balzter, bu hayati ekosistemleri korumak için uluslararası finansman mekanizmalarının acilen ve büyük ölçekte devreye alınması gerektiğinin altını çiziyor. Bulgular, Brezilya'nın Belem kentinde toplanan COP30 iklim zirvesinin gündemine de damgasını vurdu; diplomatik taahhütler ile sahada yaşanan çevresel gerçeklik arasındaki uçurumu bir kez daha gösterdi.
**Enerji Geçişi Frenleniyor**
Diğer yandan, küresel enerji dönüşümünün seyri de beklenenden farklı bir rotaya giriyor. Uluslararası Enerji Ajansı'nın (IEA) son yıllık raporuna göre, mevcut politika ortamında dünya genelinde petrol ve gaz talebi 2050'ye kadar büyümeye devam edebilir. Kuruluş, petrol tüketiminin yüzyılın ortasına kadar günde 113 milyon varile çıkabileceğini, bunun bugünkü seviyelerin üzerinde olduğunu öngörüyor. Bu revize tahminin arkasında, yıllık enerji talebindeki güçlü büyüme ile ulaşım, petrokimya ve yapay zekânın enerji yoğun altyapısı gibi sektörlerin süregelen tüketimi yatıyor.
Bu "enerji pragmatizmi" piyasa ve şirket davranışlarına da yansıyor. OPEC-plus petrol üreticileri ittifakı, planlanan üretim artışlarını askıya aldı. Analistler bu hamleyi jeopolitik gerilimler ve yeni yaptırımlarla ilişkilendiriyor. Üstelik, ExxonMobil gibi enerji devleri, petrol ve gaz çıkarımına yönelik yeni ve büyük yatırımlar yapılmazsa, yılda %15'e varan doğal saha tükenme oranlarının bile karşılanamayacağı uyarısında bulunuyor. IEA ise aynı anda, küresel enerji güvenliğinin "benzeri görülmemiş bir risk ve belirsizlik yelpazesiyle" karşı karşıya olduğunu, iklim endişeleri ile uygun fiyatlı ve güvenilir enerji ihtiyacının dengelenmesi gerektiğini vurguluyor.
**Net Sıfır Hedefi Zorlaşıyor**
Bu gelişmelerin toplam etkisi derin bir endişe kaynağı. Doğal karbon yutaklarının zayıflaması ile fosil yakıtlardan uzaklaşma sürecinin yavaşlaması, iklim istikrarı çabalarına yönelik çifte bir darbe vuruyor. Bu sinerji, 2050 net sıfır emisyon hedefini giderek daha ulaşılmaz kılıyor. Küresel topluluk, önümüzdeki dönemde zorlu bir ikili görevle yüzleşiyor: Çok daha etkili koruma ve yeniden ağaçlandırma stratejilerini hayata geçirirken, yenilenebilir enerjilerin yükselişine rağmen öngörülebilir gelecekte hidrokarbonlara derinden bağımlı kalmaya devam edecek bir enerji sistemini yönetmek.