Kıbrıs Rum Yönetimi ve Lübnan, Doğu Akdeniz'de yıllardır süren deniz yetki alanları anlaşmazlığını noktalayarak bir sınır anlaşması imzaladı. İmzayı, Kıbrıs Rum Kesimi Lideri Nikos Hristodulidis ve Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn birlikte attı. Bu diplomatik hamle, iki ülke arasındaki enerji iş birliğinin ve bölgesel güvenliğin yol haritasını çizerken, bölge siyasetinde de yankı uyandırdı. Anlaşmaya, bölgedeki deniz diplomasisinde kilit rol oynayan ABD'den de tam destek geldi.
Bu uzlaşı, aslında 2007'de temeli atılan ancak rafa kaldırılan bir taslağın nihayete ermesi. O dönemde Lübnan'ın iç siyasi krizleri, Türkiye'nin bölgedeki rakip hak iddiaları ve Beyrut'un İsrail'le yaşadığı daha sert deniz sınırı gerilimi, dosyanın tozlanmasına neden olmuştu. Kilit, 2022 sonunda yine Lefkoşa'da aracılık edilen İsrail-Lübnan anlaşmasıyla kırıldı. O sürecin ardından, Kıbrıs-Lübnan hattındaki müzakereler de hız kazandı.
Anlaşmanın bel kemiğini, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (UNCLOS) çerçevesindeki "orta hat" ilkesi oluşturuyor. Bu yöntem, Ankara'nın bölgede savunduğu farklı deniz yetki alanı doktrinlerine kıyasla, uluslararası hukukta köklü bir standardı temsil ediyor. Önceki taslakların aksine, bu mutabakatın Lübnan parlamentosunda onaylanması gerekmiyor ve derhal yürürlüğe girebilecek. Böylelikle, hidrokarbon arama, deniz altı altyapısının korunması ve genel denizcilik işleri için yapılandırılmış bir iş birliği kapısı aralanıyor.
Bölgesel tepkiler ise her iki taraf açısından farklı tonlar taşıyor. Kıbrıs Rum Yönetimi için bu anlaşma, hukuki duruşunu pekiştiren diplomatik bir zafer. Ancak analistler, adanın bu hamleyle bir çırpıda bölgenin tek enerji merkezi olamayacağı konusunda uyarıda bulunuyor. Lübnan tarafında ise pragmatik bir dönüşüm sinyali var: Türkiye'nin "tartışmasız müttefik" imajının sorgulanması ve Hizbullah'ın dış politika konularındaki etkisinin geçici olarak zayıflaması, Beyrut'u bu adımı atmaya itti. Fransa'nın Total ve İtalya'nın ENI'si gibi Kıbrıs'ta da faal olan uluslararası enerji konsorsiyumlarının ve Katar'ın sıvılaştırılmış doğal gaz yatırım potansiyelinin devreye girmesi, enerji ortaklıklarında yeni bir sahne kurulduğunu gösteriyor.
Anlaşmanın jeopolitik çıkarımları daha derin. Orta hat metodolojisini hukuken pekiştirmesi, Türkiye ile Libya arasındaki tartışmalı deniz mutabakatına dolaylı bir meydan okuma anlamına geliyor. Ayrıca, Suriye gibi aktörlerle yapılacak olası müzakereler için de bir şablon teşkil edebilir. ABD'nin özel temsilcisi Amos Hochstein'ın öncülük ettiği, enerji iş birliğini bölgesel istikrar ve diyalog aracı olarak kullanma stratejisiyle de örtüşüyor. Avrupa'nın Lübnan'a ekonomik destek teklifleriyle birleşen bu deniz anlaşması, sadece harita üzerinde bir çizgi değil; hukuk ve ortak ekonomik çıkar üzerinden parçalı bir bölgeyi bir araya getirme çabasının somut bir adımı.