Avrupa'da tıp ve etik açıdan büyük bir sorun yaşanıyor. Danimarka'dan bir sperm bağışçısı, yaklaşık yirmi yıl boyunca birçok ülkeye sperm verdi. Ancak bu bağışçının genetik materyalinde, ölümcül bir kanser yatkınlığına yol açan bir mutasyon vardı. Bu durum, en az 14 ülkede, aynı bağışçıdan olan 197'den fazla çocuğu etkiledi. Olay, uluslararası üreme tıbbındaki ciddi eksiklikleri ortaya çıkardı ve birçok aileyi büyük bir belirsizliğe sürükledi.
Merkezde, 2005 yılından itibaren Danimarka'daki Avrupa Sperm Bankası'na (ESB) bağış yapan ve kimliği gizli bir bağışçı var. On yedi yıl boyunca Kıbrıs, Yunanistan ve İngiltere gibi ülkelere gönderilen spermlerinde, Li-Fraumeni sendromuna neden olan bir gen mutasyonu taşıyordu. Bu sendrom, kişinin hayatı boyunca %90'a varan bir kanser riski taşıması demek. En şaşırtıcı olan ise, bu mutasyonun sadece sperm hücrelerinin bir kısmında bulunmasıydı. Bu nedenle bağışçı, rutin sağlık kontrollerinden geçebilmiş ve sorun fark edilememişti.
Sorun, 2023 yılında 14 Avrupa medya kuruluşunun ortak araştırmasıyla ortaya çıktı. Tespit edilen 67 çocuktan 23'ü bu tehlikeli gen mutasyonunu taşıyor. Bu çocuklardan onu şimdiden kanser tanısı aldı, bazıları birden fazla kanser türüyle savaşıyor ve maalesef bazıları çok genç yaşta hayatını kaybetti.
ESB'nin süreci nasıl yönettiği de büyük soru işaretleri taşıyor. Bankanın, 2020'de bir çocukta kanser görülmesi üzerine bağışçıyı geçici olarak durdurduğu, ancak yapılan bir test negatif çıkınca bağışçıyı yeniden listelere eklediği belirtiliyor. Kesin teşhis ve bağışçının tamamen elenmesi ancak Ekim 2023'te mümkün oldu. Bu zamanlama, tüp bebek sektöründeki tarama sistemlerinin ve acil önlem protokollerinin yeterliliğini sorgulatıyor.
Bu skandal, Avrupa çapında olsa da, her ülkenin farklı yasaları var. Örneğin Kıbrıs'taki yerel yasalar sayesinde, bu bağışçıdan ülkede doğan bir çocuk olmadığı doğrulandı. Bu durum, kıtadaki üreme yasalarının ne kadar farklı olduğunu gösterdi.
Etkilenen aileler için durum çok zor. Bu gen mutasyonunu taşıyan çocuklar, ömür boyu yoğun bir tıbbi takip altında yaşamak ve sürekli bir kanser riski taşımak zorunda. Bu olay, sperm bağışçılarının daha kapsamlı taranması, uluslararası bilgi paylaşımının artırılması ve bir bağışçıdan olabilecek çocuk sayısına sınır getirilmesi gibi önemli tartışmaları yeniden başlattı.